Bu sıralar en çok Tuna ve Nil'in hızlı hem de çok hızlı büyüyüşü şaşırtıyor beni sanırım. Artık hareketleri bebeksi hallerini iyice yitirdi ve çocuk oldular. Arabaya bindiğimizde beraber şarkılar söylüyoruz, sohbet ediyoruz, okuldan döndüklerinde bana yaptıklarını anlatıyorlar. 3.5 yaşı çok sevdim ben.
Bu kış hayatımızda hiç olmadığı kadar hastalık yaşıyoruz. Okula başlayınca sürekli hastalanacaklarını herkes söylüyordu ama bu kadar sık olacağını da tahmin etmemiştim doğrusu. Mesela önce Nil hastalanıyor, tam iki gün sonra Tuna hastalanıyor, tabii onlarla beraber ben de. Sanırım bu durum için yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Herkes bağışıklıklarının kuvvetleneceğini söylüyor, umarım öyledir.
Günlük tempomuz artık oturmuş durumda. Sabah 7 de uyanıyoruz genelde, benim işe gittiğim günler 6:30. Hazırlanma süreci yani Tuna'nın giyinmesi, Nil'in giyinmesi ve benim giyinip makyaj yapıp hazır olmamla en geç 7:30 da evden fırlamak durumundayız.
Babayla vedalaşıp arabamıza biniyoruz ve ben onları kreşe bırakıyorum. Tabii maceralı oluyor önce iki çocuğu araba koltuklarına oturtmak, kreşe gidince ikisini tek tek indirmek, önceden inmiş olan yola fırlamasın diye kontrol etmek ve bütün bunlar hele bir de sağanak yağmur varsa daha da bir heyecan verici oluyor.
Bu hareketliliğin ardından anne arabaya biner ve Karşıyaka'dan Balçova'ya kadar sürecek yarım saatlik trafik boğuşmasının ardından üniversiteye ulaşır. Zaten 8:30 daki derse ancak yetiştiğim için daha rahat davranma şansım da yok.
Derslerim genelde sabahtan öğlene kadar olduğundan öğlen çıktıktan sonra 3 senedir unuttuğum "boş vakit" kavramı ile sarhoş olup ne yapacağımı şaşırdığım çok oluyor. Çocukları okuldan genellikle saat 5 gibi alıyorum. Eğer evde yapmam gereken işler varsa eve, çok işim yoksa avareliğe doğru yol alıyorum. Ama evimde vakit geçirmek daha cazip geliyor çoğu zaman.
Akşamları uyku saati gelene kadar birlikte vakit geçiriyoruz, babaları gelince onunla özlem gideriyorlar, oyun oynuyorlar. Bazen birlikte film izliyoruz. Bu sıralar en favori filmler "Şirinler'in sinema filmi", "Cindrella", "Mickey Mouse", "Kurbağa ve Prens" ve en en favorimiz Hayao Miyazaki'nin sanat şaheseri filmi "Küçük Denizkızı Ponyo". Doğru seçilen filmlerin de çocuklar için öğretici olduğuna inanıyorum, bunun haricinde TV izlenmiyor zaten evimizde.
Evde olduğum günler çocukları okula götürdükten en geç 1 saat sonra onları özlemeye başlıyorum ve sonra saatler geçmek bilmiyor. Elbette okulda mutlu olduklarını bildiğim için içim çok rahat. Bütün gün evde olduklarında sıkılıp beni ve birbirlerini çok yoruyorlar genellikle. Okula gitmelerinin ne kadar isabetli bir karar olduğunu düşünüyorum. Okulda bir sürü güzel şey öğrenmenin yanında yaşıtları ile vakit geçirmek ve sosyalleşmek gibi şansları oluyor.
Haftasonları hava güzelse parka veya açıkhava bir AVM olan Forum Bornova'ya gidiyoruz bazen. Hava tatsızsa evimizde vakit geçiriyoruz genellikle.
Geçtiğimiz günlerde Tuna ve Nil'in kreşinde Aile Katılımıları vardı ve ben de Tuna ve Nil'in sınıfıyla yarım saatlik bir faaliyet yapmalıydım. Günlerce düşündükten sonra Kuzular Sınıfı'na Origami öğretmeye karar verdim. Origami tekniği ile kedi, köpek ve çiçekler yaptık. Bu faaliyetin sonunda anaokulu öğretmenlerine bir kez daha saygı duydum :) Çok zor iş gerçekten.
Bugün de hava çok tatsızdı aslında, bir haftadır süren yağmurlardan bugün de nasibimizi aldık. Yine de erkekler- kızlar olarak ayrılıp berbere ve kuaföre gitmeye karar verdik bugün. Tuna babasıyla saç tıraşına gitti ve Nil'de benimle kuaföre gelerek ilk kez saçının kesilmesinin heyecanını yaşadı. Tam da beklediğim gibi kızım çok keyif aldı bu işten.
Tuna ve Nil'in 3.5 yaş dönemi ile ilgili unutmak istemediğim ve bu yüzden burada yazmak istediğim notlar da var.
Boyları 1 metreye yaklaşıyor sanırım, kiloları da sanırım Tuna 16, Nil 18 civarında olmalı.
Konuşmaları bazen şımardıkları için anlaşılmaz gibi görünse de kelime dağarcıkları oldukça iyi ve çok güzel cümlelerle kendilerini ifade edebiliyorlar.
Tuna farklı kimliklere girmeyi seviyor, bu aralar ona Mickey Mouse dememizi istiyor, kıyafetleri konusunda takıntılı, mavi jean'i ve mavi ekoseli gömleğini giydirmediğim zaman mutsuz oluyor. Ah bir de gömleğin içinde tshirt olacak ve gönleğin düğmeleri açık kalacak, kendi modası bu. Kreşte de evde olduğu gibi maskot oldu diyebilirim, hem komik, hem sempatik, hem karizmatik deniliyor onun için.
Nil çok güzel oyun kurmaya başladı kendi kendine. Elbise giyme ve ayakkabı takıntısı onun tipik bir kadın olacağının en belirgin göstergeleri. O hala romantik bir cadı. Babasına aşık bir kız çocuğu. Babasın benden kıskanmaya da başladı, ben Can'ı öpünce bozuluyor, çok eğleniyoruz biz de bu hallere.
Bu aralar en sevdikleri şarkılar Nil Karaibrahimgil'in şarkıları, arabada bağıra çağıra söylüyoruz.
Ben şu anda tatildeyim, Can'da izin aldı ve nihayet uzun bir aradan sonra 1 Şubat'ta Ankara'ya uçuyoruz. Ailelerimizi çok özledik ve 10 gün gibi kısa bir süre de olsa onlarla vakit geçirebileceğimiz için seviniyoruz. Tuna ve Nil'de çok heyecanlılar ve sabırsızlanıyorlar.
Belki de geçen kış olduğu gibi yine bembeyaz karlarla karşılar Ankara bizi, kimbilir?
Çocuklu hayat dolu dolu geçiyor hele ikizlerle eminim daha da yoğun. İyi tatiller iyi dinlenmeler:)
YanıtlaSilçok teşekkür ederim :)
Sil