21 Aralık 2010 Salı

Karaburun, ah Karaburun!

Ne kadar çok ihmal ettim blogumu. Yazamadıkça birikti, biriktikçe yazamadım, yazamadıkça zorlaştı, zorlaştıkça uzadı. Aslnda bir çok şey oldu bu sürede ama sırasıyla gitmek iyi olur diyerek Tuna ve Nil ile Didim’deki yazlık günlerimiz haricindeki ilk kısa tatilimizi anlatmakla başlıyorum.

İzmir Karaburun’u ilk kez 2008 Eylül’ünde arkadaşım Filiz sayesinde keşfettik biz. O zamanlar ne hamilelik, ne çocuk vardı hayatımızda, sadece eşimle gezip tozmayı kendimize görev edindiğimiz dönemlerdi. Deniz şehrinde yaşamanın avantajların souna kadar kullanarak hemen hemen her haftasonu bir kaçamak yapardık. İşte o 2008 Eylül’ü çok büyülüydü. Yağmurlu bir günde gitmiştik Karaburun’a ve Ergin Pansiyon’un o samimi, evinde hissi yaşatan çardağında hayatımda tattığım en lezzetli levrek ve mezelerle, üzerimize nazikçe yağan yağmur altında çok eğlenceli bir gece geçirmiştik. Ertesi gün de civardaki köyleri gezmiş, bol bol fotoğraf çekmiş ve buraya tekrar gelmeye söz vermiştik. Sözümüzü de tuttuk. Bu defa hamileliğimin 6. ayında yani 2009 Mayıs’ında gittik Karaburun’a. Aynı pansiyonda yine 1 gece 2 gün kaldık ve bu kez denize de girdik. Tertemiz, berrak sularda Tuna ve Nil karnımdayken bol bol yüzdüm, yine harika mezeler ve balık yedik aynı akşam, aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz iskele üzeinde bize özel kurulan bir masada.


benim için özel bir fotoğraf
Tuna ve Nil dünyaya geldikten sonra uzun bir süre tatil yapamayacağımızı düşünmüştüm ama öyle olmadı. İki çocukla birden başetmeyi, mobil olabilmeyi ve özlediğimiz şeyleri tekrar ve onlarla birlikte yapmayı başarmaya başladık bu yaz. Onlar artık 1 yaşını doldurmuş birer çocuktu ve hayatımıza ayak uydurmaya başlamışlardı. Böylece yine bir eylül günü yine ver elini Karabunun dedik cesaretimizi toplayıp. Elbette kolay olmadı. Uyku saatleri, yemek saatleri, alt değiştirmeler ve mızmızlanmalar eşliğinde bir tatil oldu ama çok güzeldi. Arkadaşlarımızla birlikte yine çeşitli köyleri gezdik, güzel yemekler, güzel sohbetler eşliğinde yine unutulmayacak iki gün geçirdik. Tuna ve Nil’de açık havanın, kedilerin köpeklerin, doğanın ve etraftan gördükleri ilginin tadını çıkarttılar sonuna kadar. Akşam olunca arabalarında uyuyarak bize arkadaşlarımızla sohbet edecek fırsat bile verdiler.



Tuna & Nil özgürlüğün tadını çıkartıyor
 


Kimbilir ne işler peşindesiniz? :)
 

Yakışıklı Tuna'mla başbaşa
 


Baba kız aşkı böyle bir şey mi?
 

Nil'in romantik halleri :)


"Vayy bu ayağa giyilen şey ilginçmiş!"



Bu seyahate damgasını vuran şey ise, arkadaşımızın bildiği, bizim yeni gördüğümüz bir butik otel oldu. Bir sonraki Karaburun seferimizde mutlaka burada kalmaya karar verdik.


İşte gizli cennet (adını sormayın
 gizli dedim ya)




Yeryüzünde bir cennetten farksız, duyabileceğiniz tek sesin dalga sesi olduğu, zevkle tasarlanmış, sevgiyle işletilen bu küçük otel gerçekten insanın yaşlanmak isteyeceği bir yer. Şu pencere içindeki boyalı minik taşların, çakıl taşlı şu kumsalın ve sabahtan akşama kadar verandada oturup şimdiye kadar içtiğim en güzel adaçayını yudumlamanın ve sadece miskinlik yapmanın hayalini kuruyorum o günden beri.


bayıldım bu detaya



bu çok özel adaçayı için Ata'ya teşekkürler
 

miskinlik hayali


hoş değil mi?


hayaller peşindeki Işık

İşte bu yüzden yazı, hatta sabredemeyip önümüzdeki baharı iple çekiyorum şimdi.  Bekle bizi Karaburun...



3 yorum:

  1. bu kış gününde tatil hayali ve güzel resimlerle aklımı başımdan aldın :)))

    YanıtlaSil
  2. :) yaza ait yazılar kışa kalınca öyle oldu gerçekten. Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar, çocuklarınız çok tatlı maşAllah:)
    mutluluklar diliyorum:)
    www.LensMarket.Com

    YanıtlaSil