6 Ekim 2011 Perşembe

Full-time İkiz Annesi, Part-time Öğretmen

İzmir'de yazdan kalma ılık sonbahar rüzgarları esmeye başladı.  Sonbaharla birlikte benim ve tabii buna bağlı olarak Tuna ve Nil'in hayatında da bazı değişikler oldu. 

Geçen dönem başladığım üniversitede ders verme maceram devam etmekle kalmadı - ne mutlu -, benim için gerçek anlamda "part-time" bir işe dönüştü.  Artık haftada 4 yarım gün üniversitede öğrencilerle birlikteyim ve 3 farklı derse giriyorum.  Evden bu kadar uzak kalmamın çocuklar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu henüz bilmiyorum ama benim üzerimde çok olumlu etkileri olduğu kesin.  Bir çeşit hayata dönüş de diyebiliriz buna, çok yanlış olmaz sanırım.  Tekrar çalışan bir insan olarak, üreterek, yenilenerek çocuklarıma daha iyi bir örnek olacağım için çok mutluyum.

küçük aşklarım
Tuna ve Nil hayatlarından memnun görünüyorlar.  Sabahları çok erken kalkıp hazırlanmaya başladığım için ilk bir iki gün şaşırdılar.  Hatta bir sabah Nil bana hesap bile sordu.
"Niye kalktın anne?"
Ama şimdi sabah uyanınca "günaydıııın" dedikten sonra giyinmeye başladığımı görünce "babay anne" demeye başlıyorlar hemen ve arkamdan hemen hemen hiç ağlamıyorlar.  Evde Şirin Teyzeleriyle birlikte vakit geçirip beni bekliyorlar.  Onlar öğlen uykularından uyandıklarında ben de dönmüş oluyorum zaten.  Birbirimizi özlememiz iyi bile geliyor olabilir hepimize.  Yaptığım işten çok keyif alıyorum ve onları çok özlediğim için daha büyük bir sevgiyle kucaklıyorum eve döndüğümde.  Her saniye birlikte olduğumuzda birbirimizi yıprattığımız oluyor ister istemez.

Öğleden sonra eve döndüğümde iki küçük civcivim bacaklarıma yapışıyor "anne deldiiiiii" diyerek.  Üstelik Nil "Canım Annem, güzel annem" diye şarkılar bile söylüyor.  Eriyorum keyiften adeta.  Sonra biraz boğuşuyoruz, biraz kovalamaca, saklambaç oynuyoruz.  Özlem gideriyoruz.

Bu dönem en çok yaşadığımız şey paylaşamama ama her şeyi, ya da herhangi bir şeyi.  En önemlisi beni.  Biri sarılıyor "Anne benim!".  Öteki koşup geliyor "Hayır, o benim annem!" :)  Çook komikler evet. 

Ah, bir de geçen ay bisiklet kavgası gündemimizdeydi.  Paylaşmayı öğrensinler diyerek doğumgünlerinde ablam ve eniştemin aldığı ilk bisikletlerini beraber kullanmalarını öngördük.  Evde henüz bisikletin montajı sırasında başlayan "o benim!" krizi beni başta çok korkutsa da ilerleyen günlerde ilk heyecan geçti, yarı kavga, yarı şakayla paylaşmayı öğrendiler.  Bisiklet montajından ve test sürüşünden kareler burada. (Suratlardaki mutsuz ifadeye dikkat, kavganın boyutları büyüktü)




Bir de tuvalet eğitimi durumları var ki o bile komik.  Nil konuyu şimdilik reddediyor daha çok, lazımlığa otursa da yapmamayı tercih ediyor.  Tuna ise tam anlamıyla işi oyuna çeviriyor.  İki üç damla çiş yapıp lazımlığa, kalkıp onu tuvalete döküp sifona basıyor, sonra gidip tekrar oturuyor, vs, vs.  Bunu 300 kere yapsa sıkılmaz, obsesif adam işte!

Uzun lafın kısası ikiz mucizelerim hızla büyüyorlar.  Hatta bazı anlarda onların bu kadar hızlı büyümeleri beni korkutuyor.  Onların bu hızına yetişememekten korkuyorum belki de.  Ya da şu anda bana duydukları derin bağlılık azalırsa diye bencilce bir duygu yaşıyorum.  Öyle ya, büyüdükçe, bağımsızlaştıkça uzaklaşacaklar ister istemez.  Bunları düşünmek için erken demeyin, deseniz de düşünüyorum işte.

Bir hamilelikle iki çocuk sahibi olduğum için, ailem, sevdiklerim sağlıklı, mutlu olduğu için ve tekrar mesleğimle ilgili çok da heyecan verici bir iş yaptığım için çok şanslıyım.

La vita e bella! :)

2 yorum:

  1. Bence de çok şanslısın Işık.Şansınız daim olsun...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkür ederim - Işık

    YanıtlaSil