13 Kasım 2011 Pazar

Kış Rüzgarları

İzmir'de yeni yeni soğuk rüzgarlar esmeye başladı.  Kasım ayı ile birlikte kaloriferler yanmaya, kışlık kıyafetler, mantolar, bereler, botlar giyilmeye başlandı.

Tuna ve Nil havaların soğumasına henüz alışamadılar.  Yazın büyüsü bir başka tabii onlar için, sürekli açık havada, havuzda, denizde doyasıya eğlendiler koca bir yaz.  (Çok geç kalmış yaz tatili yazılarımı daha sonra eklemeyi umuyorum.)  Bu aralar havanın biraz güzel olduğu günlerde parklara gitmek en sevdikleri şey bizim afacanların.  Artık en yüksek kaydıraklar bile ellerinden kurtulmuyor.  Biz sadece oturup seyrediyoruz.

her alanda mücadele




Nil konuşmayı çok ilerletti bu aralar.  Geçenlerde okuldan eve döndüm elimde bazı poşetlerle, eve girer girmez Nil "Bize ne aldın?" dedi.  Orada bakakaldım şaşkınlıkla.  Bir de dün "oyucaklı çikolata istiycem!" dedi, çocuk kanalında reklamlarda görmüş meğer.  Küçük hanımefendi geçenlerde ilk ciddi yaralanmasını yaşadı.  Yaramazlıktan tabii.  Ses siteminin koca hoparlörünü ayağına düşürdü ve parmağı uf oldu, epey kötüydü ve 1 saat kadar ağladı "çok acıyoooo, çok acıyooo!" diye.


yaralı kuzum

yaralı kuzu detayı

Bir de çok komik halleri var Nil'in.  Gülmeyi, güldürmeyi biliyor yani.


Maymun kızım benim


Tuna'da çok güzel cümleler kurmaya başladı. Eve geç dönüyorsak ve hava karardıysa "Karanlık oldu, güneş gitti, akşam oldu" diyor.

Ayrıca Tuna deneysel çalışmalarına devam ediyor.  Özellikle suyla oynamaya bayılıyor, bir de bu aralar tencere tavalarla bozdu aklını.  Babasının senelerdir gözü gibi baktığı maket araba koleksiyonunu ise tamamen ele geçirmiş vaziyette.  Bir de babası gibi gazete okuması yok mu?


çok ciddidir kendisi
 Bir ara Filiz'lere gittik ve önce korktukları ve yanaşmadıkları Korsan ile sonra çok güzel oynamaya başladılar.  Tabii zavallı Korsan aynı fikirde mi bilmiyoruz.


Korsan hayattan bezdi mi acaba?

Bizim için önemli bir gelişme ise sonunda oğlumuzun sarı buklelerine kıymayı başarmamız.  Tuna ilk saç traşını oldu bu Cumartesi.  Çok da tatlı oldu ve şaşılacak derecede sakin karşıladı bu durumu.  İşte öncesi ve sonrası ile ilk traş hikayemiz.


İşte o an, sarı bukleler artık zarfta :(


Baba ve berber amcayla

Yeni haline gözümüz alışmadı Tuna'm
Kurban bayramı tatili ise bizim için biraz tatsız geçti.  Evlendiğimizden beri ilk kez bir bayramı İzmir'de geçirecektik ve benim aklımda bir sürü plan vardı, hava çok güzel olacağı için çocukların da bizim de keyif alacağımız ufak geziler düşünüyordum.  Ama bayramın ilk günü Can hastalandı, hem de doğumgünüydu o gün.  Sadece Şirin'in yaptığı pastayı üfledik, Nil ve Tuna pastayı parmaklarını yalayarak yediler, o kadar.  İki günü evde geçirdik mecburen.



"o benim pastam!" bakışı
 Bayramın üçüncü günü önce Can'ın amcasına ziyarete gittik.  Sonra da benim İzmir'deki anneannem olarak gördüğüm Nazmiye Teyze'ye gittik.  Çok sevindi tabii, ne güzel bir insansın sen Nazmiye Teyzem.


Nazmiye Teyze ve biz
 Aynı gün Alsancak'ta turladık, kestane, balon, kahve, kordon turu.

Bu sıralar en mutlu olduğumuz konu Tuna ve Nil'in uyku saatleri geldiğinde hiç itiraz etmeden yataklarında uyumaları.  Aslında sanırım son 2 aydır durum böyle.  Çocuklarımızla ilgili en büyük başarılarımızdan biri bu sanırım.  Devamını diliyorum.

İşte Tuna ve Nil'in en sevdikleri listesi:

Evde saklambaç ve koalamaca oynamak
Her yere tırmanmak (no limit!)
Minik çay takımları ile birbirlerine ve bize ikram yapmak
Lego'larla kule yapmak
Bisikletleriyle evde gezinmek
Tuna'nın arabaları
Nil'in bilezik ve yüzükleri
Dans etmek
Eğitici kartlarla oynamak
Mandalin yemek
Benim üzerime tırmanmak (babalarının da tabii)
Sabahları ben hazırlanırken makyaj masamın çekmecelerini karıştırmak









1 yorum: